19 Şubat 2007 Pazartesi

ŞİİRLERİM

A B C D E F G H I J K L M N O P R S T U V Y Z

KABUSNAME

Niye askımı bulamıyordum nerelerdeydi?

Yoksa benim istediğim kalp çok büyüktü de

Nakliye arabasına sığdıramamışlar mıydı?

Halbuki 250 gr. bile yeterdi!

Gece bulurum belki dedim aradım çıkıp yalınayak.

Ayaklarım üşümüştü.

Olsun üşüşündü zararı yoktu.

Yollara,parklara,bahçelere,her yere baktım.

Bir tek çöp tenekesi kalmıştı.

Hah!bulmuştum işte oradaydı.

Bir ay geçti aradan,

Bir gün geldi çattı ansızın.

Yok canım yanlış anlamamışımdır,

Basbayağı kol kola girmiş,

Sarmaş dolaş gidiyorlardı Kordon’da

Kafamı yokladım iki üç sefer,

Boynuz çıktı sanmıştım.

Halbuki gündüz kapıya vurduğumda şişmişti kafam?

Güldüm kendi kendime,

Ben güldükçe gözlerim ağladı,

Gözlerim şakadan güldükçe kalbim ağladı.

Alt komşu geldi ne oldu diye.

Evi su bastı sanmış,

Hani şiirde adını duyurup ünlü olacak ya!

Koyun can derdinde kasapsa mal.

Bu arada adı Melahat

Meloş der komşuları kısaca O’na

Bir gün bitti,diğeri geldi.

O gitti öteki,beriki,daha gerideki

Gözlerim sustu ama kalbim hala ağlıyordu.

Son gelişmelere göreyse:

Susmaya falan niyeti yokmuş.

03 Ocak 1999-23:50

KURTLU GÖKYÜZÜ-1

Manda yuva yapar mıydı acaba

Söğüt dalına her zaman?

Yoksa bu bir dedikodudan ibaret miydi?

Ben sevsem eller alabilir miydi?

Yok canım!

O’nu benden alacak elin,

Okey dışarı atmaktan başka şansı yoktu.

Ve çift okey de bendeydi.

Bunu çok az kişi biliyordu.

İşin sırrı olindeydi.

Olin’in sırrıysa iki kere rafine olmasıydı.

Ama bir gün Olin fabrikasının

Veliahdı çıkageldi ansızın

Altındaki açık sarı otomobiliyle,

Gökyüzüne uçuverdiler.

Bir yarasa misali.

Gökten üç elma düştü,

Üç büyük,kırmızı,kurtlu elma

Ah!Gülpembe ah!Sende sevebilseydin,

Benim seni sevebildiğim kadar.

04 Ocak 1999-22:22

SEN VAR YA SEN

Yağmur yağsın istiyorum,aşk yağmuru.

Gökyüzünden saçılsın,bardaktan boşalırcasına

Altında ıslanmak istiyorum,sırılsıklam olmak

İçime işlesin istiyorum,ta yüreğimin derinliklerine

Mutlu olmak istiyorum sadece

Ölene kadar yanımda kalmanı istiyorum.

Ölürken bile beni sevdiğini fısıldamanı kulağıma.

Ölünce yüreğinin ta derinliklerinde sıcak bir köşe.

Yoksa çok şey mi istiyorum diye

Düşünüyorum bazen.

Düşündüğümde minicik bir şey olduğunu Anlıyorum istediğimin

250 gr.kalp,100 gr.aşk,100 gr. mutluluk

Topu topu 450 gramcık

Bana gülmeni istiyorum sıcacık.

Üşüdüğüm gecelerde beni ısıtmanı istiyorum.

Seni düşündüğümde mutlu olmayı,

Nabzımın düşmesini,kalbimin sanki,

Fırlayacakmışçasına çarpmasını istiyorum

Ve büyük bir ümitle bekliyorum.

Seni seviyorum...

CANIM GİBİSİN

Su gibisin,

Bir çölün ortasında günlerdir susuz yürüdüğümde.

Uyku gibisin

Seni düşünmekten kaç gündür uyuyamadığımda.

Yemek gibisin,

İftarda annemin yemeklerini yerken.

Yağmur damlası gibisin,

Sıcaktan bunaldığımda tenime değen.

Gül gibisin,

Gece vakti köpekli bir bahçeye girip çaldığımda.

Kan gibisin,

Damarlarımda dolaşıp bana can veren.

Gittiğindeyse:

Trenin altında kalmış kanlı bedenim...

SEVEMEM

Murat nasıl diye soran olursa,

O nerdedir bilmiyorum desene.

Ayrıldın mı diye soran olursa,

Zaten hiç birleşmedik desene.

Rüyanda bir gün kazayla beni görürsen,

Hani olur ya mucizeyle minicik seversen,

Senin için bir değil bin kere ölürsem,

O,beni hiç sevmemişti desene!

Gecelerim nasıl geçer bilemem,

Kaç haftadır bilmem neden gülemem,

Bundan sonra artık seni sevemem,

Zaten hiç sevmemiştin desene,

Cehennemin dibine git desene,

Desene!

GÜLPEMBE

Gülpembe,acaba neden hep adı gibi gülmezdi?

Halbuki güldüğünde güller açardı yanağında.

Bir de o iki gamzesi yok muydu her iki tarafta

Ah Gülpembe ah,alıp götürdün benden beni!

Hatırlar mısın Gülpembe çıkıp kış günü,

Salep bulmak için saatlerce kafe aradığımızı.

Zaten hiç üşümezdim sen varken yanımda

Seni her görüşümde içim elektriklenirdi,

Bir şeyler olurdu bana.

Ah Gülpembe ah alıp götürdün benden beni!

Adını kim koymuştu acaba?

Hem gül hem de pembe.

Ne büyük insanmış o,elleri öpülesi.

Bir ad bir insana bu kadar mı uygun olurdu?

Sevdiği O adı her duyuşunda

Kalbinden vurulur muydu?

Ah Gülpembe ah alıp götürdün benden beni!

Seninle beraberken her şey ne güzeldi.

Bir lamba,koltuk,telefon,masa,saat...

Bunlar ne kadar güzelmiş de haberim yokmuş,

Sen yokken ben de yokmuşum.

Ah Gülpembe ah alıp götürdün benden beni!

Suçumuz neydi Gülpembe?

Her öykünün sonunda sevenler

Neden kavuşamazdı?

Niye mutlu son olmazdı?

Mezarının başında,

Saatlerce ağlamaya mahkum muydum?

Beni nasıl yalnız bırakmıştın Gülpembe,

Buralarda bir başıma?

Niye ölmüştün?

Sen yoksan ben de olamazdım.

Ah Gülpembe ah alıp götürdün benden beni!

KIZIL SAÇLIM

Kızıl saçlım,mor menekşem,

Ellerin mi oldun gayrı?

Ne oldu ki sanki bize,

Niye kaldık ayrı ayrı?

Ver ellerin sar boynuma,

Güzel yarim,tatlı hecem,

Senden ayrı kaldığımda,

Geçmez ki gündüzüm,gecem.

Seni ta ilk gördüğümde,

Gönlümde ece kılmıştım.

Ilık bir yaz akşamıydı,

Alıp yüzüme vurmuştum.

Bir dalgadır,geldi geçti,

Henüz çok erkendi bitti,

İşte en sonunda gitti,

Ben sevmiştim en çok seni,

Ne olur ki gel gör beni.

HAYAL

Bu bin yılın sevdasıydı be gülüm!

Belki gözle görülmez elle tutulmazdı

Ama şerefi vardı,kalbi vardı,

Hisseder,hissedilirdi.

Bir anda yok olmaz,kimse onu çalamazdı.

Gözleri renkliydi:

Gökyüzünün en mavisi kadar maviydi.

Mutluluktan olsa gerek dedim,

Kendi kendime.

İçimden bir çıtırtı koptuğunu hissettim aniden:

Yataktan düşmüştüm.

BARİ HAYALLERDE

Aşklarıma bile depozito kestiler.

Bölük pörçük geri verdiler bana.

Seni görmek öyle bir mutluluktu ki,

Erkenden yatardım hayallerimi süsleyesin diye.

Uyuyamaz koyunları sayardım.

Uykularımda bile izin vermezlerdi,

Kurtlar seni görmeme.

Saldırır parçalarlardı tüm koyunları.

Sessiz bir haykırışla gözlerimi açardım aniden,

Beynimde gecelerin sessizliğini delen bir uğultu.

Sesim çıkmaz,boğazıma düğümlenirdi sözcükler.

Göz yaşlarımdan

Baraj yapma teklifi bile geldi bana.

Kabul etmedim,biriktirdim bir leğende.

Baktıkça seni gördüm bulanık bir şekilde.

Kulaklarımda sensizliğin sesi,

Yüzümdeyse bir gülücük.

NEDEN

Ellerin,ellerimden niye ayrılmıştı,nedendi?

Yoksa sen beni hiç sevmemiş miydin?

Gözlerin niye sessizliğe bürünmüştü aniden?

Halbuki gülüşün bile cesaret verirdi bana,

Her şey dopdolu gelirdi sen varken yanımda.

Sen üzerinde diken olmayan nadide bir güldün.

Kış gelince neden birden soluverdin?

Beni bir başıma yalnızlığa terk edip gittin?

Ve artık sen olmayınca her şey anlamsız bana.

Sen yokken neden bilmem saat hiç ilerlemezdi.

Uykusuz geçen gecelerim huzursuzluk verirdi bana.

Akrep yelkovanı,gümler ayları,

Aylar yılları kovaladı.

Ama sen yoksun?

Acaba ben var mıyım?

ÖĞRENEMEDİK

Ne gülmesini öğrenebildik,

Ne de ağlamasını.

Yüzümüzde hep ağlamaklı bir tebessüm oldu.

Bunları hep birbirine karıştırdık.

Öğrenemedik ahbap öğrenemedik,

Adam gibi sevmesini,

Doğru yolu bulmasını,

Tebessümle gülmesini,

Öğrenemedik ahbap öğrenemedik.

BOMBOŞ

Yaşamı fısıldarlardı kulağıma henüz üç aylıkken;

Uyusun da büyüsün,tıpış tıpış yürüsün,

Ev alsın,araba alsın...

Ne ev aldım ne araba,ne yat ne de kat...

Bu çocukta işadamı asaleti var derlerdi,

Henüz ağzım süt kokarken,

Aradan çok zaman geçti.

Ama hala kalp boş,cep boş,yaşam boş...

Çok yakışıklı olacak derlerdi ama çirkindim,

Boyu amma uzun derlerdi ama kısaydım,

Manken gibi zayıfsın derlerdi

Halbuki beni gören bu göbeği nasıl yaptın diyordu.

Aradan çok zaman geçti

Ama hala tip boş,kafa boş,beyin boş...

Öf derlerdi ne güçlüsün,halbuki alakam yoktu.

Peşinden herkes koşacak derlerdi,

Yürüyen bile olmadı.

Gözlerin ne kadar güzel derlerdi,halbuki kördüm.

Aradan çok zaman geçti

Ama hala yürek boş,bilek boş,gözler bomboş...

20 yaşında kız istemeye dünür gittik,

İçkisi yok dediler ayyaşın tekiydim.

Kumarı yok dediler,hayatına kumar oynardım.

Sigarası yok dediler,

Ta ortaokulda arkadaşlar bana izmarit derdi.

Aradan çok zaman geçti güller soldu.

Ama hala paket boş,kadeh boş,ev boş...

Sabaha kadar içtim, ölesiye

‘Hadi’dedi hancı kapatıyoruz.

Anladım ki yolun sonu buraymış.

Han boş,hancı boş,yol boş,yolcu boş

Herşey bomboş!

FELAKET TELLALI

Altı aylıkken zehirli ishal olmuşum.

Doktor,annemi yanına çağırıp:

‘Ölecek’ demiş hiç düşünmeden.

Annem günlerce ağlamış,karalar bağlamış.

Yüzünü dahi görmediğim biri için,

Seni görmek için yaşamışım azimle.

Üç yaşında kamyon çarpmış,

Beş kemiğim birden kırılmış,her tarafım harap

Tekerleğin izi çıkmış göğsüme kesik kesik

Azrail’e işim var deyip kalkmışım masadan.

Yüzünü dahi görmediğim biri için

Seni görmek için yaşamışım azimle.

Altı yaşında boğulmuşum.

Kalbim durmuş tam üç gün,

Bir tek hayallerim varmış, öyle diyorlar.

Sonra aniden atmaya başlamış:’tık,tık’

Etrafımdaysa bir çığlık.

Yüzünü dahi görmediğim biri için,

Seni görmek için yaşamışım azimle.

On yaşında çalışıp para kazanmışım.

Yolumu kesip dövmüşler öldüresiye,

Önden bir ses ‘paraları ver leyn’demiş.

Paramı vermemek için dalmışım aralarına

Dövmüşler,dövmüşler,dövmüşler

Kafamda tahta izi,saçımda yoluklar.

Komaya girip bir ad sayıklamışım.

Doktor öyle diyor.

Yüzünü dahi görmediğim biri için,

Seni görmek için yaşamışım azimle...

On üç yaşımda deprem olmuş.

Bina çökmüş üzerime.

Ben ne binalardan sağlamım deyip

Çıkmışım içinden.

Gözlerin suyum,aşkın yemeğim olmuş,

O karanlık yerde.

Hayalinse kadehteki şarabım.

On beş gün sonra çıkmışım enkaz altından,

Herkesin tam ümidi kestiği anda,

‘Sürpriz’ diyerek fırlamışım dışarıya.

Yüzünü dahi görmediğim biri için,

Seni görmek için yaşamışım azimle...

On beş yaşımda bir fırtına bir fırtına

Gemi batmış okyanusta,yardım gelmemiş iki gün.

Sen düşüncem,sen benliğim,

Sen her şeyimmişsin yalnızken.

Yüzünü dahi görmediğim biri için,

Seni görmek için yaşamışım azimle...

ABUK SUBUKLUĞA DAİR

Güller mi solmuştu?

Yoksa ben renk körü mü olmuştum?

Körün gözü niye görmez,

Asık suratlının yüzü niçin gülmezdi?

Mandanın ağaçta uslu uslu duran yavrusunu,

Sinekler niçin kapardı sanki durup dururken?

Mutlu yaşamak o yavrucakların da

Hakkı değil miydi?

Tül perdeler mi Calgon ile yoksa

İnsanoğlu mu silahla daha iyi temizlenirdi.

Ne de olsa temizlik ta imandan yürüyerek gelirdi.

O kadar yol da boşuna gelinmezdi doğrusu.

Ispanak yemezsek

Barış Manço’nun ruhu gelir miydi?

Süt içmezsek rüyamıza girer miydi acaba?

Ben Leyla Teyze’lerin camını kırsam top oynarken,

Mahmut Amca duyunca benim kafamı kırar mıydı?

Ben neden bu kadar çok düşünüyorum?

LAYIK DEĞİLSİN

Ve hayaller...

Hep oradaydın yıllar boyu.

Her uyanışımda kötü hissederdim kendimi

Etrafıma bakardım,

Gözlerim seni arardı telaşla.

Halbuki sen o hayalleri süslemeye,

Hatta hayallerimde konuk oyuncu olmaya dahi

Layık değilsin.

Sen layık değilsin!

O yüreğimde hissettiğim ama,

Bir türlü göremediğim kişiyi sonunda görmüştüm.

Yıllar ne zor geçmişti.

Yaşlanmıştım düşünerek.

Görmüştüm de ne olmuştu sanki

Sen o hayalleri bırak da

Gözlerimden düşmeye dahi layık değilsin.

Sen layık değilsin!

UNUTMA

Önceleri sen vardın,

Hemen yanlış anlama şimdi de sen varsın.

Daha büyük, daha ciddi,daha akılcı bir şekilde.

Aşkın hiçbir zaman yok olmadı,

Daima bir çığ gibi büyüdü,büyüdü.

Ama bu aşk hiç unutulmadı,unutulmaz.

Senin adının ilk harfi dahi söylendiğinde,

Yüreğimin derinliklerinden bir sızıdır kopacak.

Giderken keşke biraz daha bıraksaydın senden.

Bir gün aşka inanmayacağıma dahi inanmazdım.

Ama işte inandım, işte yok oldum sen gidince

Unutulmayanlar ölmez derlerdi ya gülüm

Unutulanlara mahsusmuş ölüm.

Hah!Tam da bana göre desene

Ölümün rengi de açar beni hani,

Ben beyaz,o beyaz

Bir de sonum beyaz olsun yeter.

ELLERİN

Benim resim derslerinde çizdiğim bütün kalpler,

Neden siyahtı acaba?

Aşklarım hep karşılıksız çıktı zaten

Ben ciro edip güvendim.

Haciz ise gelip götürdü kalbimin bir parçasını.

Sevildiğimde sevmeyi,

Sevdiğimde sevilmeyi bilemedim.

Ayda hayat olup olmadığını bile düşünmemiştim,

Seni düşündüğüm kadar!

Güllerin solduğu bir sonbahar günü bile Üzülmemiştim,

Senin solduğun günkü kadar!

Yağmur damlaları çıplak tenime değerken bile İrkilmemiştim,

Senin bana sadece el salladığın zamanki kadar!

Serseri kurşun yine adres sormaya gerek duymadı,

Alıp götürdü bir parçamı,

Alıp götürdü düşüncelerimi,

Alıp götürdü beni,

Savurdu gökyüzüne,

Fırtınalı bir gece vakti...

BENİ HATIRLA

Ne zaman gri bulutlar gelir de

Yağmur yağarsa,

Gözlerim dalar da kirpiklerim ararsa

Beni hatırla...

Bir gün mavi denizlerin

Haykırırcasına coştuğunu görürsen,

Martıların çığlıklarında sesimi duyarsan,

Suların kızıl güneşi yuttuğunu görürsen,

Beni hatırla...

Bir zaman gelir de

Eski hatıraları anmak,

Geçmişini yeniden yaşayıp,

Çılgınca ağlamak istersen

Beni hatırla...

Islak sonbahar gecelerinde

Saçlarını okşayışında rüzgarın,

Ben yoksam gözbebeklerinde,

Acısını duyarsan bu sevdanın,

Beni hatırla...

Uzaklardan gelen sesiyle gitarın,

Hüzünlü bir aşk melodisiyle,

Bir fırtına koparsa içinde ansızın,

O küçücük kalbinle,

Beni hatırla...

Biliyorum bu sevdanın suçlusu benim

Yenik düştüm bu sevdaya

Sense tek dileğim

Yolun düşerse bir gün bizim orasına

Beni hatırla...

Sakın ama sakın beni unutma...

ÇARESİZ

Seni yüreğimin papatya bahçesine diktim.

Gözleri buğulu tebessümün

Büyülü gözleriyle.

İçimdeyse nafile bir haykırış ve

Ne yapacağını bilmeyen

Ufak,yaramaz bir afacan...

Gözleri sarılı sevdanın

Melankolik sesiyle

Kapıp koyuvermişim kendimi yad ellere

İçimdeyse nafile bir haykırış ve

Ne yapacağını bilmeyen

Delidolu ama çaresiz bir afacan...

KARABASANIN FERYADI

Sen yokken bir parçam yok sanki,

Parçasını arayan yap boz misali.

Ellerim görmüyor,gözlerim duymuyor,

Kulaklarımsa koklamıyor!

Sensizliğin sessizliğinde ne kadar çaresizim,

Direksiyonu kırık,şanzumanı sökük woswos misali!

Aküsü de bitik tabi ki,

Kan çıkıyor woswosun eksozundan

Ben misali...

Kuşlar sanki havada yürüyor,

Biz uçuyoruz,

Gökyüzüyse yanıyor cayır cayır,

Sobadaki ÖSS çalışma notlarım misali!

Ardından hayalin geliyor aklıma

Zaten hep orada yanlış anlama da

Az önce tuvalete gitmişti çişi gelmiş.

Ama hayalinin gözleri kıpkırmızı

Ateş misali,

Ve çok hırçın bakıyor,

İçindeki çocuğu öldüren katili bulan

Sarhoş misali...

Korkuyorum hem de çok,

Gecenin orta yerinde içindeki küçük çocuğun

En sevdiği oyuncağı bulamamaktan korkan,

Ben misali...

Boğazına sarılıp

Sıkmaya başlıyorum öldüresiye.

Aniden bir şey oluyor James gelince.

Her şey normale dönüyor.

Her şey daha güzel,daha parıltılı

Ve karşımda hepsini söndüren bir parıltı:

Sen misali...

DOĞUMUM

Doğduğumda hüngür hüngür ağlamışım.

Babamsa oğlu olduğunu duyunca

Erkek adamın erkek oğlu olur demiş,

Kasıla kasıla.

Kızı olanlar kız adam olur sanki.

Yüz kasları öyle gerilmiş ki!

Annemdeyse bir sevinç,bir sevinç,

Nasıl da bir seferde erkek doğurdum ama demiş.

Ne kadar hünerliyim değil mi bey?

Babamsa susmuş ve

Bir buse kondurmuş alnına anacığımın.

Varlığı için teşekkür edercesine.

Kocaman ve yürekten...

BİRİSİNE

Gözlerin,gözlerin ne hoş büyülüyor insanı,

Bir okyanus kadar ıssız,aynalar gibi büyülü

Ellerin,ellerin ne hoş sarıyor insanı

Annem kadar şefkatli,magma gibi sıcak.

Ben sana aşığım galiba!

Kalbin,kalbin ne hoş çarpıyor sessizce

Güller kadar narin,sözler kadar sessiz.

Beklemek,yalnız seni beklemek ne hoş.

Yüzyıllar kadar uzun ama salise kadar da kısa

Ben sana mecburum galiba!

Benimse yüreğim belki küçücük ama

İçinde sıradağlar var.

Gözlerimse belki kör,

Senden başkasını görmediği için.

Gözlerimde damla gözyaşı,gözyaşı kadar ağırlık

Ben sana bağlandım galiba!

KARABASANIN FERYADI-2

Gecelerimdeki kızıl saçlı karabasan öldü artık.

Sessiz sedasız uyuyor kabuslarımda.,

Ve de yüzyıl uyanmayacakmış gibi...

Benimse gamzeler belirmeye başladı yüreğimde,

Gittikçe derinleşen ve sararan.

Papatya kokusu ortalıkta buram buram.

Gözlerimdeyse

Buğulu tebessümün haykırışı yağmura.

Senden daha gerçeğim dercesine.

Ardından her şeyin sensiz,

Sivribiber kıvamında acı olduğunu anladım

Sensizliği tadınca.

Ve dünyanın merkezine indiğimi hissettim.

Buram buram ter vücudumdan boşalıp

Alev alev yakınca.

Soğuktan tir tir titrerken,

Cemreler düşsün artık derdim.

Meğer vücudum değil de yüreğim üşürmüş.

Nerden bileydim?

DOST ACI SÖYLER

Sen aç olmak nedir,bilir misin arkadaş?

Açlığın tadına varabildin mi ki hiç?

Ekmeği bandıra bandıra yerken açlığın suyuna

Bitince tabağı ısırdın mı arkadaş,

Aç kurt misali dağda gezinen?

Sen hiç aşkı yemeğin üstüne

Tatlı diye yedin mi?

Yüzü pasta,kalbi krema,gözleriyse kiraz.

Bakıp da yemeye kıyamadığın oldu mu?

Birinin resmini hiç kalbinin üstüne

Japon yapıştırıcıyla yapıştırdın mı arkadaş?

Hep beraber kardeş misali yerken tencereden

Yemeğin sonuna göz diktin mi?

Sonunu yiyebilmek için,

Binbir türlü iğrençlik yaptın mı?

Hayatında hiç tencereye tükürdün mü arkadaş?

Peki sen ne yaptın arkadaş?

Şu dünyanın güzelliğinden niye tatmadın?

Böyle geldin böyle gitme.

Artık duymadım,görmedim,söylemedim deme arkadaş!

Sigarayla çayın tadını bilir misin?

İkisini de içerken gökyüzüne bakıp,

Çok uzaklarda olduğunu sandığın ama

Uzansan dokunabileceğin,

Birini gördün mü sen hiç arkadaş?

YİNE SAÇMALADIM!

Küçük bir su şırıltısı,

Aşkımızı fısıldıyordu kulaklarıma.

Aşkımızın türküsünü söylüyordu,

Yüreğim O’nun vokalisti.

İnceden inceye bir sızı yüreğimde geçmişe dair.

Beynimdeyse kalbimin uzun gibi gözüken

Aslında kısacık olan yol türküsü.

Gözleri mahmur.

Gaydırı ellerin gubbak sevdasıyla

Güğümleri gerçekten kalaylı mıydı acaba?

Kalaycı mı aşıktı yoksa,

Ve de kalaycılıkta para var mıydı?

HAKAN YAZMIŞ SAĞOLSUN!

Seviyorum aslında kendimi,

Hem de hiç kimsenin beni sevemeyeceği kadar.

Baharlarım var içimde,

Hep şarkı söyleyen ve yemyeşil.

Umutlarım var yarınlarda,

Geleceğe demir atmış sapasağlam.

Sönüp de bitmeyen aşklarım var,

Yanık yanık sevda türküleri söyleyen.

Güzelliklerim var.

Belki biraz sofist,

Belki de aristokrat.

Ben buyum işte arkadaş.

Yüzünde yaban otları ve diken olsa da

Kalbinde hep açılmamış gonca gülü olan.

Bakma nehirler gibi kızgın akışıma.

Yüreğim suskundur çocuk misali.

İşte ben buyum arkadaş!

SAKLIKENT

Uçsuz bucaksız bir deniz,

Karşıda Sakız Adası’nın

İsyan eden ışıkları yalnızlığa.

Ağlıyorum karşıda bana göz kırpan gözlerine,

Gidemediğim için.

Balıkçı teknesi bile yok ortasında.

Dalgalarla boğuşmayı göze alamıyorum ama

Gecenin sessizliği ilham veriyor bana

Dalgalarla boğuşmam için.

Gökyüzündeyse milyonlarca yıldız

Elimi uzattığımda dokunabileceğimi sandığım.

Altımda belki bar taburesi yok ama

Kuştüyü kıvamında çakıllar.

Traverten şeklindeki pembe dalgalar yanaşıp

Tokat atıyor yirmi yıllık uykumdan uyanmam için.

Kör diyor gör artık değerini bilenlerin değerini!

Sabaha kadar gökten kayan yıldızları izledim.

Her yere yanaşıp ardından kayboluşunda,

Bir şeylerin de birgün kaybolacağını anlatıp

Acı veriyordu sanki bana.

Bir gün ellisekiz tane kaydı

Ardından altmışbeş.

Ve siyah dalgalar oluştu.

Açılıp dalgaların arasında kaybolmak istedim

Ve hiç ama hiç kimsenin bulamayacağı yerlere gitmek.

Bir akrebin sinsice bana yanaştığını gördüm.

O dedim düşman ondan zarar gelmez

Ve her zamanki gibi karşıda yanıp yanıp sönerek

Bana göz kırpan yıldız:

Ela gözlü benli dilberim.

Bütün ışıkları saydım.

Ta ki sayamayacak duruma gelene kadar sarhoşluktan;

Neden dünkünün üç katıydı sanki?

Belki bir bar taburesinde değilim ama

Yumuşacık çakıllarda,

Sonsuz bir uykuya dalmayı bekliyorum...

ŞİİR İŞTE

Bazen tadına varamadığın tatların

Tadına varırsın ya!

Hey gidi hey!

Bu tatlar papatya kokar buram buram

Ve yüreğinde ona karşı,

İnceden bir sızı başlar aniden.

Büyür çocuk misali...

Olgunlaşır.

Biraz uzaklaşırsan burnuna gelir papatya kokusu,

Gel der uzatır elini.

Uzanıp da dokunamaz haykırırsın gökyüzüne

Ateş misali yanar vücudun

Köz olur,kor olur,mor olur sinirden,

O’nu yanında bulamayınca.

Tam da O’ndan başkasını ne gözün

Ne de gönlün istemediğinde.

İzmir ve allı pullu kızları.

Güzelim kızları bile görmez gözlerin.

Körelir yüreğinin İzmir yanı.

Yüreğinde daima ufak tefek,

Minicik taşlar vardır.

Taşlara götürür yüreğin seni.

Gözlerine bak aynada

Ve yüreğinin götürdüğü yere git...

KOYU KARANLIKLAR DİYARI

Her yeni aşk,

Bir tutam şiir kağıt parçalarında.

İçlerindeki tonlarca yüküyle,

Ta yüreğinin özünden kopup gelmiş.

Bir yaban türkü,

Irak ellerde söylenen

Ve senden başkasının duymadığı.

Bir lens,

Herkesin önce takmak istediği,

Sonradansa çıkarıp atamadığı.

Ve bir koyu silüet,

Aklından çıkmayan ve de

Belki ömrünün sonuna kadar,

Çıkmayacak olan.

Ve bir ses,

N’olur gitme diye haykıran,

Bir gölgenin ardından.

Ve bir çift göz,

Yaşlı...

YOKSA

Artık,

Sen yoksun karanlık saatlerimde

Ve silüetin,

Sigara dumanımdaki.

Artık sigaramda yok zaten,

Sen kokan buram buram.

Sadece ben ve senin hayalinle karalanmış,

Bir tutam kağıt parçası,

Bomboş;

Artık soğan taşımıyorum yanımda,

Hani gözlerimdeki yaşlar haykırdığında gökyüzüne,

Çıkarıp cebimden doğramaya başladığım

Ve dilimdeki türkü:

‘Ela gözlü benli dilber’

Bugünlerde devamlı hırsızlar geliyor,

Ben uyurken

Ve etrafta o kadar eşya varken

Neden onlar?

Dün gözlerimdeki sıcak fer,

Bugün yüzümdeki tebessüm,

Yarınsa?

NEDENSE?

Bir başka güzeldi bu gece

Kütahya’nın yolları.

Köfteci Mehmet Usta’nın köftelerinin kokusunun,

Bu kadar güzel olduğunu bilmezdim bundan önce.

Açken bile böyle güzel kokmamıştı burnuma.

Buram buram sen kokan.

Ve Rasim Bakkal’ın teyibinden gelen melodi:

‘Hasretinle yandı gönlüm’ diyordu.

Meğer ne de güzelmiş şarkılar:

Sessiz ve derinden...

Derken Rasim Bakkal’dan aldığım ekmek,

Yoğurda bana bana yediğim.

Tam da ortasında yürüyerek koca yolun.

Ayrıca bir de

Ayla muhabbet ederken,

Ve havanın isini içime çektiğim.

Mis gibi.

Derken bir nargile salonu

Trencinin yeriymiş,trenciydi herhalde eskiden

Görür de durur muyum içmeden?

Her çekişimde burnumdan duman fışkırır.

Hani ciğerlerime giden,

Dumanı sen olan,

Beni yavaş yavaş,

Her içime çekişimde öldüren.

Ben Kütahya’yı sevmeyeceğim ama

Her yerde burnuma gelen o kokuyla,

Beynimde dalgalanan o yüzü,

Seveceğim,seveceğim,seveceğim.

Hem de sonsuza kadar.

Boşver gitsin...

HER ZAMANKİ GİBİ YİNE İLK AŞKIMA...

İlk sevdalar narin olur arkadaş.

Yamalı papatya desenli masa örtüsüne benzer,

Dezamlı yaprakların gövdesini bulduğu,

Dökülmeyen yaprakları olan sonbaharda bile,

Yırtıldığında bile aslında yırtılmayan.

Yemek döküldüğünde üzerine

Kirlenmeyen.

İlk sevdalar unutulmaz arkadaş.

Üzerinden milyonlarca yıl geçse,

Herkes bu diyarlardan göçüp gitse bile.

Aklının bir köşesini satın almıştır,

Mesken misali.

Gece olup da sigarayı aldın mı eline,

Kapıyı dahi çalmadan girer anahtarıyla.

Hani senin verdiğin anahtar var ya!

Burası senindir diyerek.

Ve kurulur baş köşeye.

Çay ister,sigarasını yakar ardından

Ve tüttürür fosur fosur.

Sabahlara kadar ışıkları söndürmez.

Aklın darmaduman...

İlk sevdalar hayal gibidir arkadaş,

Bir türlü uyanmak istemediğin.

Uykunun içinde uyurgezer misali dolandığın.

Parasız pulsuz kalır bankta yatarsın,

Soğuktan donmak üzeresindir.

Gözüne yan lokantadaki kilim ilişir,

Milletin ezip geçtiği.

Çekersin üzerine,Oh be!

İlk aşklar o kilimdir belki de,

Sıcacık hissetmeni sağlayan kendini,

O soğukta bile.

Sen,yarım metre yanımda çağlayan deniz ve ben

Ah bir de sigara olsa keşke...

ADSIZ

Elimde beyaz,masum bir menekşe buldum,

Bana gülümseyen.

Gelinliklerin en masumu kadar masum olan

Ve ilk yalanım gibi saf.

İki defa kokladım sanki,

Yılların özlemini,

Ta içime çekermiş gibi.

Ve ardından

Bir dikişte bitirdim hiçbir tat almadan.

Halbuki yıllardır oradaydı bir başına.

Etrafı viskilerle kaplıydı.

Baktığım halde göremez olmuştum şarabı

Ve bir gün bir şarap hastası çıkageldi,

Elinde kadehiyle.

Ama o bir dikişte içip bitirmedi.

Kokladı,kokladı,kokladı...

NE YAPAM?

Çıkmazdayım...

Sonsuz karanlıkların tam ortasında.

Tam da yeşermeye başlamışken,

Yüzümdeki gülücük tohumları.

Hele o gamzesi,

Gülünce içine çöken.

Öp beni diyen rüyalarımda defalarca

Ve uyanırken yavaş yavaş gözlerimden silinen,

Buğu misali.

Of anam of!

Gülüşü gel diyor,

Kalbimi çal diyor,

Götür ormanların kuytu köşelerine

Ve aç kutuyu.

Yalnız ama yalnız sen gör parıltısını.

Hani o gözlerini alan parıltıyı.

Aniden uykudan uyanıp alamam diyorsun,

Seni seven dostumu bir daha bulamam diyorsun,

Yanına asla gelemem diyorsun,

Biricik dostuma bunu yapamam!

DAYANAMIYORUM

Ne olur yapma

Uyuma yanımda!

Dayanamam öperim defalarca

Dayanamam sana!

Hem seni hem de beni vurur belalın,

Tam da alnımızın çatından.

Ne olur uyuma,

Kalma yanımda.

Görme,

Sana dokunamamaktan

İçten içe akan gözyaşlarımı.

Bakma yüzüme suçluymuşum gibi

Öpmek gelir içimden dayanamam,

Bir buse kondururum yanağına yanlışlıkla.

Ne olur yapma,

Kalma yanımda!

GİTMEYİN

Bugün kendimi yalnız hissettim.

Göklerde uçan kartal misali.

Tek farkım kanadımın kırık oluşu.

Yok hakim bey kimse kırmadı.

Kendim yaptım.

Kendi kanadımı kendim kırarım,

Kırdırmam başkasına,

Kafamın kırılması pahasına olsa bile.

Ve korkuyorum yalnızlıktan,

Çekip gitmeyin a dostlar,

Kalın yanımda.

Siz de mi küstünüz yoksa bana?

Yine ne yaptım acaba?

Ve ne zaman?

Ve nasıl?

Suçluyumdur kabulüm!

Gitmeyin dostlar,

Kalın yanımda.

İhtiyacım var size.

Ne olur sırtınızı dönmeyin bana!

KURTLU GÖKYÜZÜ-2

İlk pilavını orada yaparsın,

Yanık kokar buram buram,

Ve kahverengidir pirinçler.

Yiyenler bulgur pilavı harika diyerek

Dalga geçer seninle.

İlk dayağını orada yersin belki de.

Sen bize benzemiyorsun diyerek,

Saldırır kahpeler koloni halinde.

Kola yerine süt içip

Hamburger yerine bulgur pilavı yemeni isterler

Ve bir kıza yan gözle bile bakmamanı.

Bakarsan vay haline vay!

CD’den saat ve yataktan sehpa yaparsın.

Duvarların yine orada dolar resimlerle,

Seni anlatan senlerle...

Kırışık perdeyle orada tanışırsın

Ve ütüsüz pantolonla.

Mavi pantolonunun siyah olduğunu görenler

Hayırlı olsun derler.

Anlatamazsın onun eski pantolon olduğunu

Ve içine kapanırsın.

Sigarayı bırakmaya çalışırsın.

127.denemede bırakırsın ama

ertesi gün pipo içerken görürler seni.

O,sigara değil der teselli edersin kendini.

Gecelerin şişik gözlü prensi olur,

Nescafeyi yemeye başlarsın,

Uzun ve iğrenç sınav gecelerinde

Ve her moladaki sigaranın hayali...

Yine aynı kızdan hoşlanırsın,

En yakın arkadaşınla.

Üçünüz otururken arkadaşın uyuyuverir.

Neler geçer aklından kötü kötü

Tövbeler olsun...

Uzun saçına ve top sakalına bakarlar sınavda,

Kağıt yerine;

Ne kadar aykırıysan o kadar kötü.

Yine de sen boşver ve inadına yaşa,

Hiçbir şeye aldırmadan.

Her tarafı sarı kırmızıya boyarsın

Ve elindeki birayla bağıra bağıra ve de

Bangırdata bangırdata izlersin televizyonu.

Ah bir de birayı tokuştururken,

Şerefe diyerek,

Karşındaki salak şeref kim diye sormasa.

Of anam of!

KURTLU GÖKYÜZÜ-3

Berrin Moreno diye bir kızla tanışırsın.

Sırf adı Marilyn Monroe’ye benziyor diye,

Evlenirsin onunla.

Üç oğlunuz olur.

Adları Apyullah,Seyfullah,Nurullah.

Of anam of.

Ve mezarını taştan oyarlar!

Of anam of!

DUVARDAKİ RESİM

Kaç gece resminle seviştim:

Duvardaki hani.

Hayalimdeki sevgilim.

Her gün bir buse kondurur yanağıma,

Ben sınava giderken.

Hani o yaşadığım ama anlatamadığım buseden.

Başarı dileyen ve başarmamı sağlayan.

Her gün yemeğime eşlik eden,

Kendisi yemese dahiher gün karşımda oturan,

Bir gün olsun somurtmayan,

Resimdeki sevgilim.

Ve belki her kapıdan çıkışımda

Dua eden işimin rast gitmesine dair.

Beni bekleyen akşama kadar

Ve aklından çıkmadığım,

Duvardaki sevgilim.

Belki dikiş nakış bilmez,

Örgü dantel yapamaz,

Kahvenin telvesini tutturamaz ama

Akşama kadar içeriye gireceğim kapıya bakar,

Yolumu gözler duvardaki sevgilim.

Pilavı tek parça yaparmış!

Yapsın duvardaki sevgilim!

OLURMUŞ

Nasıl dilenirler derdim sapasağlam insanlar,

Eli,kolu düzgünken.

Dilenilirmiş...

Utanmazlar mı derdim avuç açmaktan,

Utanılmazmış...

Ben hayatta yapamam derdim,

Avuç açamam derdim insanlara.

Açarmışım...

Ben işte ortalıkta,

İşte yapayalnızım

Ve işte açmışı buz gibi ellerimi

Ağustos sıcağında...

Dün senin için göğe kalkan eller,

Bugün karşında,

Ve bomboş,

Ve ellerine muhtaç,

Ağustos sıcağında...

HANCI

Yol uzun,hayat çetin.

Kes hesabı hancı.

Yol vermişim şimdi anılarıma.

Borcum varsa,

Yaz kader defterine.

Ödenir bir gün cefaların bedeli.

Şimdi ben gidiyorum,

Umutlarım sana emanet,

İyi bak onlara.

Onlar ki yarının çocukları.

Haydi hancı getir bir sıcak çorba.

Buz tutmuş güzelliklerim seni bekler.

Acı bir türkü söyle,

Arkada bekleyenim var.

Bilir misin be hancı:

Aşka susamış koca Fırat’ın koynunda,

Sürükler gözlerini acımasızca,

Alev gibi yanan yarin gözlerine.

Buram buram papatya kokan,

Sarı saçları,

Gelip geçiyor bak acı poyrazla.

Esme deli rüzgar,

Koyma beni boynu bükük.

Haydi hancı getir hesabı.

SONSUZA DEĞİN

Hep,

Sonsuza değin diye diye,

Bir başka bahara erteledik umutları.

Kalbimizde umutlarımız,

Gözlerimizdeyse;

Sıcacık olması gerekirken,

Buz gibi olan bakışlar.

Ama o bir sonraki bahar hiç gelmedi.

Hep devrettik.

Bir sonrakinden şimdiye

Ve belki de şimdiden sonsuza değin.

Belki de umutları ertelerken

Kendimizi de ertelemiştik.

Kimbilir,

Belki de

Sonsuza değin...

YALNIZLIĞA DAİR

Yaşayamadığım günleri özlüyorum,

Benden milyonlarca ışık yılı uzakta olan

Ve hayatımda hiç kullanmadığım esrarın

Damarlarımda yavaş yavaş

İlerlediğini hayal etmek

Haz veriyor bana nedense

Ve benim elimdeki gitardan çıkan melodinin,

Beynimde çalkalanması,

Uğultu şeklinde,

Delirtircesine,

Yalnızım...

Etrafımda milyonlarca insan var

Ve kendimi onların arasında,

Kaybolmuş gibi hissetmek,

Tam da varolmaya çalışırken.

Bir tek teyipten çıkan melodi var,

Dostlarımdan geriye kalan.

Ekmeği tuza banıp yediğini anlatıyor.

Bir de,

Bir de elimdeki sigaram,

Hani zararlıymış ya.

Ta kendisi işte...

Dumanı teselli verir bana zaman zaman.

Her zaman yüreğimin götürdüğü yerlerin,

Meskenim olmasını tavsiye eder

Ve acılarını anlatır bana,

Ta yürekten,

Yalnızım...

Of sigaram!

Dostum,kardeşim,sırdaşım.,

Bari sen bırakıp gitme beni,

Buralarda bir başıma,

Gözlerim yaşlı.

Topraksa toprak seninle,

Mutluluksa mutlulukların en büyüğü

Ama ellerini ellerimden kaçırma.

Off!dumanı tüten kardeşim.

Bari sen gitme...

ÖLÜ- YORUM

Dünyanın makus kaderi mi,

Yoksa bizim keşkeciliğimiz mi?

Neden değerlerin değeri devamlı,

Kaybolunca anlaşılıyor?

Hazine şeklini alıyor belleğinin,

En ücra köşesinde sakladığın,

Ve kimsenin görmesini istemediğin.

Her zaman yalnız senin olan.

Evindeki sıcacık çorba,

O canım tabaktaki

Ve kahvaltıdaki rafadan yumurtan.

Hani tokuşturduğun

Ve devamlı seninkinin kırıldığı.

Kırıp yemeye başlamadan,

Surat çizdiğin üzerine.

Ve saçların,

Varken de yokmuş gibi aslında

Ama kestirince:

‘Öf’ ne güzeldi oluveriyor birden,

Bitli saçların.

Ve hayalleriyle yanıp tutuşuyorsun,

Elindeyken yapamadıklarına yanıyorsun.

Hepsi fasa fiso da

İzmir’i özlüyorum.

İzmir’in o dar kaldırımlarında yürümeyi,

Kıbrıs Şehitlerinde.

İnsanını özlüyorum,

Hani sıcacık olan

Ve buradaki gibi

Sana düşmanmışçasına bakmayan,

Kör gözleriyle.

Nargileyi fosur fosur,

Ciğerlerime çekmeyi özlüyorum,

Tütüncüler’de.

Denizini özlüyorum,

Geceleri O’na aşkımı fısıldadığım,

Tam da karşısında durarak,

Hiç bükülmeden.

Bu karşında gördüğün,

İnan ki ben değilim.

Benim beni kaybetmiş halim.

Balık yiyip,rakı içmeyi özlüyorum,

İnciraltı’nda...

Ve ardından hesabı ödeyememeyi,

Bulaşık yıkamayı...

Seninle gezdiğimiz caddeleri

Ve o soğuk kış gününde

Salep içtiğimiz kafeyi özlüyorum,

Forbes Caddesi’ndeki.

Mavini,yeşilini,pembeni,morunu,

Turuncunu özlüyorum.

Ama en çok da sarı kırmızısını

Göztepe caddelerindeki

Ve hatta Karşıyaka’nı bile özlüyorum.

Hani sözde buçuğu olan ,

Yollarında hiçbir sığır sürüsü göremediğin.

Ve kokorecini:

Hani AB’nin yasakladığı,

Ve içinden çoğu zaman tezek çıkan.

Ve dudaklarını özlüyorum:

Bana gel diyen...

BUHRAN

Ağlamak istiyorum omuzlarında,

Ama omuzların o kadar uzakta ki!

Ve başkası başını koymuş omuzlarına,

Ve benim boynum bükük,

Suratım asık,

Kestane haşladığımız

Cızırdayan sobanın başında geçirdiğim,

Kış gecelerinde...

Gözlerime kan bağlanmış.

Dikilmiş gözlerimin önüne,

Geçirmiyor gözyaşlarımı,

Hançerlerini sokarak parçalıyorlar hepsini.

Erkekler ağlamaz diyorlar.

Ve sadece gözlerimi kan bürüyeceğini...

Sonsuz bir çıkmazda,

Ve de gariplikler diyarında buluyorum kendimi.

Gözlerim kanlı.

Bu sefer de kan gözlerimden yüreğime sıçramış,

Veba misali sarıyor dört bir yanımı,

Korkuyorum, hem de çok:

Vücudumu ve de ardından,

Benliğimi kaplayacağını düşünerek.

Hayatımın sadece keşkelerden ibaret,

Bir sevda türküsü olduğunu düşünmeye başlıyorum.

Ama türkünün melodilerini,

Kimse dinleyemiyor bugünlerde.

O kadar iğrenç notalarla bezeniyor ki:

Kimse dinlemek istemiyor,

Herkes kaçıyor benden,

Azrail’mişim misali.

Belki milyonlarca dağ uzakta olan,

Belki de bana benden yakın olan,

Birisinin varlığı su serpiyor yüreğime.

Bunu biliyorum ama anlamıyorum.

Bildiğim halde bulamayacağımın korkusu,

Kaplıyor benliğimi.

Od misali yanıyorum.

Kestane haşladığımız,

Cazırdayan sobanın önünde geçirdiğim,

Soğuk kış gecelerinde.

Benliğimin giderek benden uzaklaştığının,

Farkına varıyorum.

Ve ilk aşkımı özlüyorum ardından.

Kızıl saçlım,mor menekşemi.

Ama O’nun yapraklarını da,

Biri koparmış ve atıvermiş çöpe.

Bağırarak gözlerimi açıyorum.

Uyanıyorum yüz yıllık uykumdan.

Ve karşımda duvardaki sevgilim beliriyor:

Hani her evden çıkışımda arkamdan dua eden.

Ve yemek hazırlayamasa bile karşımda,

Oturup bana eşlik eden.

Her gün çıkarken alnına bir buse kondurduğum,

Devamlı gülen ve bana bir kez olsun,

Kötü söz söylemeyen duvardaki sevgilim.

Ama O’da sırtını dönmüş bana,

Tüm dostlar gibi.

Kendimi çimdikliyorum,

Bu kabustan uyanmak için.

Kafam ağrıyor.

Kırıldı sanıyor ağlıyorum.

Nefes alamıyorum,hiçbirşey düşünemiyorum.

Konuşamıyorum bile...

Sözcükler boğazıma düğümleniyor.

İnsan olduğumdan bile kuşku duymaya başlıyorum.

Ardından hayalin bile gelmiyor gözlerimin önüne.

Kötü birşeylerin olmaya başladığını anlıyorum,

Ağlıyorum, ağlıyorum...

Aynı O’nun benim yapraklarımı

Yıllar önce buruşturduğu gibi.

Avuç içlerinde...

Ama yine de yapamıyorum O’nu düşünmeden,

Bugünlerde...

Ve ardından hayallerime giriyor.

Defolup gitmesini söylüyorum.

Ve cehennemin dibine kadar yolu olduğunu.

Ama dinlemiyor.

Başını omzuma koyuyor hayallerimde,

Ve nihayet ardından bir damla yaş düşüyor,

Gözlerimden.

Kafasını kaldırıp bana bakıyor,

Ve tekrar başını koyuyor omuzlarıma.

Bense o damla gözyaşı değil,

Gökten düştü diyorum.

Ve biraz daha abartarak,

Çatının aktığını söylüyorum.

Hani erkekler ağlamaz ya!

Pekiyi!

Erkekler de ağlar diyor,

Ve benim de O’ndan ayrıldığımda,

Gözlerimden benden habersizce akan,

Üçbeş damla yaşı hatırlatıyor.

Ve ben de boğazını sıkıyorum öldüresiye.

Bugünlerde kendimi dağlı gibi hissediyorum.

Hiçbirşey görmemiş,

Ve hiçbirşey yaşamamış,

Hayata dair.

Sadece onlardan kopup gelmiş olan,

Elinde odunuyla,

Odununu oraya buraya sallayıp,

Herşeyi yok etmek isteyen,

Ve ‘unga munga’ diye böğüren,

Biri vardı.

Daha dün doğup gözlerini açan,

Ve haykıran ‘Günaydın’ diye gökyüzüne,

Selam veren kuşlara.

Bugün bir yaşında olması gerekirken,

Ne oldu da bana

Ak sakallı dede oldum,

Hayattan hiçbir beklentisi olmayan,

Ver saçlarımın dökülüp

Kel olduğumun farkına bugün vardım:

Gökyüzünden kara tabuta uzun bir yolculuk,

Yalnızca bir günlük.

Gözlerimden yere düşen damlayı alıp,

Geri gözlerime koyuyorum.

Ama erkeklerin ağlamayacağını düşündüğümden değil:

Senin düşünülmeyi boşver de,

O gözlerden düşmeye dahi layık olmadığını,

Düşündüğüm için...

Defol git hayallerimden,

Beni yalnızlığımla baş başa bırak.

Mum yaktığım,

Ve O’nun için kendi ellerimle hazırladığım,

Bu güzel akşam yemeğinde.

Bugünlerde o kadar muhtacım ki,

Bir omuzda ağlamaya.

Sanki yüzyıllardır ağlamamış gibiyim.

24 saat o kadar az geliyor ki bana,

hiçbirşey yapamayacakmışım gibi.

Ve de o kadar sonsuz ki.

İçinde kaybolup gidecekmişim ve

Yolumu bir daha bulamayacakmışım gibi.

Ama bir tek temennim var,

Sonsuza dair:

‘Keşkesiz olsun yarınlar...’

BEKLEYİŞ

Seni beklemek meğer,

Hayattan beklentilerimmiş.

Bilmesem de bekleyenin kim olduğunu,

Mahzun bir bekleyişmiş.

Sana yazılan şiirler arasında beklenen,

Gerisinde bir mutluluk beklediğin.

Hiç tatmadığın bir aşkı yaşama beklentisi,

Seni beklememiş meğer.

Yolumu gözleyen annemden,

Bir küçük selam bekleyen,

Asker yavuklusundan,

Ölen bir babanın bir akşam ansızın,

Kapıyı çalıp girmesinde,

Toprağın altındaki can papatyanın,

Baharı bekleyişinde.

SENDEN SONRA

Kaç defa kovdum seni rüyalarımdan, Elimde bastonumla.

Defol dedim...

Ve bundan sonra,

Hayatın en ücra köşesindeki,

Kuytu bir hayal parçası olmaktan öteye gideme!

Matem tutulan ağıt parçalarında,

Başrol oyuncusu olmanı istiyorum.

Senden sonra ne bir yaz aşkım oldu,

Ne de karşımda parıldayan güneşim,

Evde beni bekleyen.

Herkes ve herşey,

Kışın en kısa günlerindeki,

Umutsuz güneş oldu.

Parıldamayan ve de parıldamasına,

Asla ve asla izin vermeyeceğim.

Senden sonra,

Uçsuz bucaksız sokakların birinde,

Sınırlı ve de sorumlu bir,

Sevda türküsü olmayı yeğledim.

Ekmeğimse sobanın üzerindeki,

Cehennemin dibinde cayır cayır,

Yanmakta olan sen.

Senden sonra sadece sönük bir,

Mum ışığı oldum,

Kendisini dahi aydınlatamayan,

Sevda türkülerindeki küçük tomurcuklardan,

Sadece ve sadece bir tanesi olmak istedim:

İçinde sadece sen ve de sadece ben olan...

YİNE Mİ BURDASIN?

Yine geldin aklıma,

Tam da tüm dertlerimi,

Düşmanlara akşam yemeğine göndermişken...

Ve de sesindeki titreme,

Tam da yok olmuşken.

Sensiz yılların buğulu sonsuzluğunda,

Kimsenin sonunu merak etmediği,

Benden başka...

Çift katlı ranzanın alt katında yatarken.

Ama yerin yedi değil,

Tam yedi bin kat dibinde

Hissederken kendimi...

Yerin yedi bin kat dibi

Ne kadar sıcaktır.

Bilir misiniz?

Cehennem misali.

Orayı her ziyaretinde ateş basar,

İçinde bulunduğum odayı.

Yanarım içten içe.

Ve ben yanarım

Ve ben bilirim içinde,

İçten içe çağlayan azgın şelaleyi.

Az sonra bir de bakmışım ki:

Su da yanıyor.

Ben yanarım o yanar,

Ve yine ben.

Duyan olmaz hıçkırıklarımdaki hırıltıyı,

Ve gözlerimin özünü kimse göremez,

Benden başka.

Yalnız ben bilirim,

Sessizliğin acısını,

Ve yalnız ben...

HOŞGELDİN SEVGİLİM

Yine bir sevgililer günü.

Yine hüsran,

Yine sensizlik,

Sensizliğin orta yerine gizlenmiş olan...

Neredesin sevdiğim?

Yıllar önce yapayalnızken,

Alman için bıraktığım hediyeler,

Yine yerli yerinde...

Bırak almayı,

Görmeye dahi tenezzül etmemişsin,

Gözünün ucuyla.

Ve üzerindeyse bir tutam toz,

Yıpranmış şekilde seni bekleyen.

Tıpkı benim gibi...

Bir serseri buse hayali benimkisi,

Yıllarca aklımdan çıkmayacak olan.

Sana sevgimi inan anlatamıyorum.

Sana olan sevgim:

Bir kalın kitap,

Okudukça gönülden bağlandığım

Bir cızırtı,

Yüreğimi içten içe kavuran,

Birkaç damla yaş,

Tenimde yok olmak istemeyen,

Belki de kilitli bir banka kasası.

Yine sevgililer günü

Yine hüsran ve sensizlik,

Sessizliğin orta yerinde.

Seneye görüşmek üzere...

14’LÜ

Yıllardır uyurgezer misali dolanıyorum,

Bu dar kaldırımlarda.

Hani bizim yan yana,

Yürümememiz için yaptıkları.

Yapayalnızım ve çaresiz...

Başımda bir yığın bulut,

Baktığımda pamuklu şekere benzeyen,

Ve tepemden kara kara bakarak,

Gittiğim her yerde beni gözetleyen...

Günün başlığıysa şöyle:

‘Valentinos Day’

Ne demekse?

Önemli bir gün herhalde,

Ya da ağızda eriyen bir şeker,

Veya yeni bir gazete:

Doğruluğun simgesi olacak olan.

Ne olursa olsun.

Herkes öyle diyor.

Babam da biliyormuş zamanında.

Şimdiyse ‘V’harfini dahi hatırlamıyor.

Aklıma birden,

Ecnebi sevgilim geliyor,

Bodrum gecelerindeki,

Aşkımı O’na yalnız ikimiz otururken ,

Fısıldamayı bırak,

Haykırıyorum yüzlerce kişinin içinde.

‘Ich Hou Yan Je’

Ya da Melanie’nin ‘Ti Amo’su.

Onların da bana cevabı aynı:

‘Sani Seveyorom’.

Diller çatpat ya da,

Çat çut dahi olsa yürekler aynı.

Yüreklerden kütür kütür diye,

Bir ses geliyorsa ‘No problema’.

Dilde var ama yürekte kütür kütür olmazsa,

Ne işe yarar laf.

O ses de bir defa geldi zaten,

Ömrü hayatımda.

Ta yüreğimin derinliklerinden ama

Duyan olmadı.

Şiddetini artırıyor, artırıyor,artırıyor.

Kalbim sağır almak üzere şiddetinden,

Ve,

Bir daha hiçbir şey duymamak üzere.

Kendini imha etmeyi planlıyor.

Gören yok...

Kulaklarımsa parçalanmaya yelteniyor,

Duyan yok.

Burnumaysa yıllar önceki o koku geliyor,

İnanan yok.

Sanırım ki ben de yokum,

Bu pembe bulutlu ve de

Kırmızı güneşli yeryüzünde...

Herkesin kalbinde Şubat’ın 14’ü,

Benim elimdeyse altın kaplamalı 14’lü,

Bulutsuzluğun özlemini çeken ve

O bulutları gerekirse,

Tüm şarjörü dahi boşaltarak,

Temizleyecek olan...

Elveda...

SICAK SAATLER

Yalnızlık bastırıyor yine,

Dört bir yanımdan.

Ellerimde kelepçeler.

Anlıyorum ki niyetleri kötü.

Senin okulunu bitirtmeyeceğiz diyorlar,

Bitiremezsin diyorlar.

Yalnız kalmak istemediğim halde,

Yalnızlığı o kadar çok özlüyorum ki!

Tek korkum:

Boğulmak beynimin en zindanvari köşesinde.

Ve tüm düşüncelerimin,

Müebbet hapse mahkum olması,

Dumanlı ve kasvet yüklü kaselerde.

Karşımdaysa:

Daha şundan iki ay öncesinde yaptığım,

Avuç içimin basılı olduğu cam ve

Etrafında benden başka kimsenin,

Okuyamadığı yazı:

İnadına yaşamak,

Avuç içlerini basıp gökyüzüne yazıyor.

Bugünlerde ben dahi okuyamıyorum.

Ardından kafamda soru işaretleri beliriyor:

Kim yazmış,neden yazmış?

İnanamıyorum!

İnadına yaşamak!

Üstüne üstlük bir de:

Avuç içlerini basıp gökyüzüne.

Of anam of!

Yakınırken bile anam var sözlerimde.

Ne de olsa,

Ağlarsa anam ağlar,

Gerisi sahtekardır.

Of anam of!

GÜZELMİŞ

Anılarımla yüzleştim bu gece,

Tertemiz ve birbirinden saf olan.

Bir uçurumun kenarında ve

Kendimi gökyüzünün en üst tabakasında,

Mutlu hissettim.

Ellerimi açıp gökyüzüne

İnadına yaşayacağım diye bağırdım.

Şu zalim kentteki

Üç dost,

Kentin üzerine,

Karabasan misali çöktüğümüz fotoğraf.

Bodrum’da bitirdiğimiz bira dolu fıçılar ve

Yaz aşkları.

Herşey güzelmiş.

Maçlarda attığımız goller,

Kafede ödediğim hesaplar,

İçtiğim nargilenin dumanı,

Tavlada bir günde,

Bir haftalık sigaramı çıkardığım oyunlar.

Cidden güzelmiş.

İlkokulda daima üç numara olan ve

Her seferinde babamın:

‘Olmamış git biraz daha kestir’dediği,

Bitli saçlarım.

Çıkan ilk dişim,

Top oynarken kırdığım ilk cam,

Cidden güzelmiş.

Derken bir fotoğraf

Üzeri kara bulutlarla çevrili olan

Düşünüyorum,o fotoğrafta tam üç senedir,

Tıpkı gerçeğindeki gibi,

Herşeyin ilkinden bahsederken,

En önemlisini yakaladım işte.

Acısıyla en tatlısını hayatın.

İlk aşkım:

Hayatımda ilk defa Fenerbahçeli’yi sevdim.

Dikenin battı.

İnan ve

Duy ki sesimi,

Ne olur bir daha geçme aklımın,

En ücra köşelerinden.

Seni ne kadar sevdiğimi yazacak,

Kağıdım kalmadı...

SEYFO

Seyfo,dağların belalısı,

James,aşkının sevdalısı.

Gözlerinin katran karasında

Boğulmak isteyen yine James.

Her zaman üzülmeye mahkum olan,

Zindan köşelerinde olmasa dahi,

Beyninin derinliklerinde.

Kendisiyle asırlardır kavgasını sürdüren.

Hayatın gökkuşağını gören,

Senin gözlerinde ve

O gökkuşağında boğulmak isteyen.

James aşkının sevdalısı,

Boşu boşuna...

Seyfo kazanır,

Dağlar eğilir,Seyfo eğilmez.

Ha Seyfo,ha kütük.

Ama Seyfo yine de kazanır.

Hayatı sallamaz ve

Yardımcı dahi olmaz hayata

Salıncakta sallanabilmesi için.

Kimseden yardım istemez,

Salıncaktayken sallanmak için.

Zaten hayatında hiç salıncağa binmemiştir.

Bilmez gökyüzünün doruklarının maviliğini.

O’nun gözleri birtek rengi görür:

Katran karası.

Seyfo,dağların belalısı,

Dağlar eğilir ama Serfo asla

Ama yine de ölmesin Seyfo’lar...

TRENDEYİM

İnsanlığa karşı yüreğim çopur,

Aklım firari bir bekleyişte,

Gözlerim tenine hasret.

Şu anda ne yaptığımı bile bilmiyorum.

Tek bildiğim şey var:

Geleceğin üstüne tıpkı buraya yazıyormuşum gibi,

Birşeyler yazmak,

Benliğimin üstünü örterek.

Benliğim ve yalnız ben...

Çorap kokan,

Adlında altı kişilik olan ama

Diyarbakır’dan İstanbul’a yapılan,

39 saatlik yolculukta tam on kişinin,

Çalışmaya gitmek için üstüste bindiği,

Karanlık ve bolca yıldız manzaralı,

Bu küçücük vagonda.

Bir kardeş uzanmış yatıyor,

Boylu boyunca,

Ölü gibi.

150 hadi bilemedin 185 olmuş,

Büklüm büklüm ve

Elimde Nihat Behram’ın,

Özlemin dili olsa kitabı.

Ama yok işte özlemin dili...

Yeni bir sayfa açmak istiyorum,

Hayatımın bundan sonrası için.

Şimdikiler gibi kapkara olmayan,

Ya da bembeyaz.

Göğün katranından daha kara olan,

Keşkesiz olacağına inandığım.

Yarınlarım için bir şeyler yapacağım.

Biliyorum çünkü,

Gelecek de birgün gelecek.

Avazımın çıktığı kadar susmam,

Her zamanki gibi bir işe yaramayacak,

Bundan sonra da.

Canım çok sıkılıyor.

Şöyle ortaya bir mum ışığı,

Yahut şarap açasım geldi.

Kanımın son damlasına kadar,

Şarapla karıştırmak.

Gözlerim firari bekleyişinin hasretinde.

Sen ise yine yoksun...

Birtek şey var sessizliğe eşlik eden:

Raylardaki melodi...

Tıngır mıngır ediyor ya da takır tukur.

Gerçi ne önemi var bunların,

Hoş olduktan sonra...

Ha unutmadan söyleyeyim:

Bir de yanda yatan gencin horultusu.

Gırtlağından mı geliyor ciğerinden mi belli değil.

Cebimde birkaç madeni para ve

Olmayan biletim.

Ya kondüktör gelirse!

Canım gelirse gelsin.

O da insan değil mi?

Anlar insanoğlunun halinden derken,

Çıkıp geliyor.

Tavşanlı’dan binenler!

Abi ben Kütahya’dan bindim.

O’da insan gözlerinin altı çökmüş.

Evli mi acaba?

Ya da çoluğu çocuğu O’nu mu bekliyor?

Ey geleceğini gören yarınların evladı.

Yarınını gördüğün için sessiz kal...

KAYIKÇI

Hıçkırıklarımdan kayık yaptım.

Nasıl olur bilmiyorum ama

Yaptım işte;

Hiç kimse inanmasa da

Umrumun en uç köşesinde bile değil.

Yaptım işte,

Ben yaptım ve uyandığında,

Önünde bir yığın kayık.

KARALIM

Bir çift kapkara göz,

Karanlığın orta yerindeki,

Tek umudum,

Denizlerin masmavisinden daha kara.

Belki de

Belki de bir çocuğun,

Kabusun orta yerinde,

Tüm saflığıyla dolaşırken,

Etrafındaki tehlikeleri sezmeden,

Tek kurtarıcısı olan,

Bir çift kapkara göz:

Senin gözlerin.

Bir yanda Ankara’nın,

Sıcaktan da sıcağı,

Diğer yanda Kütahya’nın,

Işıkları hiç sönmeyen,

Nedense geceleri aklına senin geldiğin,

Uyumayan kaçığı:

Ben...

Aradaysa kara tren ve

Yine her zamanki gibi,

Yaşamadığı beklemelere inat...

Kara tren olasım geliyor aniden ve

Ankara-Kütahya arasında,

Gidip gidip gelmek.

Belki de aval aval,

Ne olduğunu anlamadan.

Ama onca yolu giderken,

Raylardan çıkan melodinin bile

Bana bir umut olduğu,

Senden ibaret...

MOR SALKIMLI SOKAK HİKAYELERİ

Hayalimdeki mor salkımlı sokakta,

Sendin ellerimi tutan,

Şimdi hatırladım.

Unutamam zaten o sıcacık elleri.

Sıcacık ve yürekten.

Eller önemli değil de,

Asıl mesele gözler.

Bağımsızken birer misket tanesi,

Benim için ve değersiz.

Senin göz çukurlarında anlam kazanıyor,

Kapkara misket taneleri...

Bakışların tıpkı Türk filmlerindeki,

Hançer gibi saplanıyor böğrüme ama

Çıkartmak imkansız.

Çektikçe ve de kurcaladıkça çıkartmak için,

Kan fışkırıyor ve de fışkırıyor,

Beni öldürmek için...

Ey benim,

Rengi bana güneşi ve de

Denizleri hatırlatan esmer güzel.

Beynimde çağlarsın içten içe.

Neden bilmem ve

Sökemem bu hançeri böğrümden.

Nasıl bilmem.

GÖZÜM TELEFONDA

Fotoğrafına baktım yine.

Sabahın ilk ışıklarına değin ve

Sabaha kadar içime çektim,

Yeryüzündeki tüm havayı.

Sırf senin soluduğun havadan,

Bir yudum hissedebilmek için,

Ciğerlerimin derinliklerinde.

Gözlerimi kapattım seni gördüm,

Göz kapaklarımın altında.

Birileri benden habersizce,

Fotoğrafını yapıştırmış oraya.

Her gözümü kapatışımda,

Seni görmem için.

İyi de yapmış hani.

Günün ilk ışıklarıyla birlikte,

Meltem esmeye başlıyor,

Karşıki dağların ta ardından.

Yüzümü dönüyorum melteme ,

Senden haber vardır diye ama yok.

Akşama kadar bekliyorum,

Bir haber bir umut için.

Yine yok.

Gece olup herkes dalıyor,

Uykunun derinliklerine

Ben dalamıyorum.

Duvarımdaki gaz lambamı,

Yakıp baköıyorum saatlerce,

Karşımdaki ışığa.

Sen,

Yine sen,

Hep sen...

RESİMLER YETMEZ

Ne olurdu sanki,

Yanımda olsaydın.

Resmine bakmakla yetinmeseydim,

Sana şiirler yazabilmek için.

Gözlerinin katran karasında boğulup,

Kara gözlerine,

Coşkun şelaleler gibi.

Tam da karşısında durarak,

Kağıda yazacaklarımı kulağına fısıldamak.

Anlamsız ve de boş,

Kağıt parçalarında,

Senin fotoğrafın yok ama

Kapkara gözlerin o kadar belirgin ki.

Beni yeniden yapsan ne olurdu sanki?

YAPAMADIM

Bir daha şiir yazmak yok demiştim,

Gözlerinin karası için ve

Asla kaybolmak yok demiştim

O karanlığın ortasında.

Bir başıma dolanırken,

Yapamadım.

Fotoğrafını elime almak yok demiştim.

Yırtıp atmıştım çöp tenekesine.

Kendime güvenemediğim ve

Bakarken o karanlığın ortasında,

Kaybolacağımı bildiğim için.

Yapamadım...

O gece darmadağın ettim çöp tenekesini,

Buldum,yapıştırdım,sildim ve

Öptüm sabaha kadar.

Fotoğrafına sarıldım,

Kasvetli gecenin tam orta yerinde

Yapamadım...

Tıpkı yıllar önce kendime söz verdiğim gibi,

Kahretsin demiştim,

Defol git demiştim,

Benden uzak dur demiştim,

Seni bir daha düşünmeyeceğim demiştim.

Yapamadım...

BİR DEFA DA YOLUN SONU OLSUN

Şairin gidiyorum yapayalnız dediği gibi

Gidiyorum ben de.

Ama yolumun sonu belli değil,

Sonsuzluklar diyarındaki,

Kayıp bir kente doğru.

Sonsuz uzunlukta bir yolculuk

Hatta hiç kimsenin bilmediği kadar uzun.

Belki de çoğuna göre anlamsız.

Gözlerinin katran karasında boğulana ya da,

Teninin sonsuz esmerliğinde

Kaybolana değin.

Hiçbir düşüncem yok.

Bu sonsuzluktan,

Kurtulmaya dair.

İlk defa görüyorum,

Yok olmak isteyen birisini ve

O da benim.

Ey esmer dilber,

Aldın benden beni,

Şunu bil ki:

Bana seni gerek sen

ÜŞÜ-YORUM

Hala üşüyorum bu şehirde,

Yaz sıcağında bile.

Sıcaklık 35 derece.

Vücudumsa 40.

Camlar buğulanıyor çoğu zaman,

Vücudumun ateşinden ve

Aklımdaysa yine sen ve

Başrol oyuncusu,

Her zamanki gibi:

Yine gözlerin...

Arıyorum karşımdaysa hep aynı ses,

Aradığım kişiye ulaşılamadığını söylüyor.

Acaba inceden inceye ulaşılamayacağını da mı?

Ve elleri ellerine muhtaç ve de

Gözlerim gözlerine,

Tenim tenine,

Hala üşüyorum bu şehirde,

Yaz sıcağında bile.

Yarınsa en önemli sınavım,

Önümde notlar.

Gözlerimin önündeki perdedeyse,

Her zamanki gibi:

Yine sen,

Hep sen,

Aklım firari...

Hala üşüyorum bu şehirde,

Yaz sıcağında bile.

Beynimde dalgalanan bir melodi:

Dağlar oy dağlar,

Geceleri benim için kim ağlar,

Ben bu gece ölmez isem,

Ölmem ölmem hiçbir vakit diyor.

Önümdeki entegrallerin içine saklanmışsın adeta.

Bir görünüp bir kaçar gibisin benden.

Gereksiz değil ve anlamlı,

Bütün sözler diyorum,

Önümdeki sana.

Duyuyor musun?

Bir defa koklasam senin ,

Burcu burcu kokan saçlarını ve

Bir defa öpsem gamzeli yanağından ve

Bir defa karşımda dursa dursa

Kabus karasa gözlerin.

Yaz sıcağıunda,

Bu şehirde,

Hala,

Üşü-yorum!

YİNE KARA GÖZLER

Aklım kara gözlerinde

Bense sonsuz karanlıkların içindeki

Yalnızlık diyarındayım yalnız başıma

Cebimde beş kuruş yok

Seni düşünürken tüttüreceğim

Bir tek sigarayı alacak bile

Of anam of!

Ağlarsa ağlayan anam olur zaten

Yalnız başına.

Dimdik durarak karşısındakilere karşı

Gerisi defolup gitsin.

Of anam of!

Bir tek anam düşünür

Ne yiyip içtiğimi

Gerisi yalan.

Ah be kara gözlüm

Bir he desen

Mevsimlerden ilkbahar nasıl birşeymiş,

Bir göstersen bana.

Ve saatlerce bakıp,dalıp gitsem ardından

Gözlerinin sonsuz karasına ve

Yalnız sana kilitlense gözlerim

Bundan sonra.

Gözlerimin renginin kahvesin

Dalıp giden ilk sen olsan be.

Kara gözlüm,

Gözlerinin çağlayan karasında,

Beni düşünene anam var sanki ve

Sevdalısı olduğum

İzmir’imin bana masmavi gözüken denizi

Her ne kadar boklu olsa bile...

Neden dalıp gittiğimi anlamamışsındır herhalde.

Gözlerinin karasına.

İlk aşkım var sanki

Bana sıcacık bakan.

Gözlerimde yüreği görünen

Dağları onun için geçmenin,

Benim için

Sadece çocuk oyuncağından ibaret olduğu.

Ah be kara gözlüm

Bir he desen

KURTLU GÖKYÜZÜ IV

Manda Van’da mıydı acaba?

Manda Van’daysa Van nerede?

Ben kimim?

Mandanın Van’da ne işi var?

Hem manda

Hem de Van’da.

Van’da bir sabah bir kahvaltı,

Bir de yumurta sahanda.

Abov!

KURTLU GÖKYÜZÜ V

Garson,çek bir az kuru az pilav

Yanındaysa bolca ekmek

Her dilim bir diş kovuğu

Üstüneyse sıcacık çay

Ve yanında cigaram.

Vay be!

Bugün de doyduk.

Hayatında bir üçgen düşüverir aniden

Makarna,yumurta,çay üçgeni.

Uyur yumurtalarla savaş edersin adeta.

Hepsi vurur sana öldüresiye

Her tarafın kan revan olmak yerine,

Yumurta sahanda olur.

Uyanışın kan ter içinde

Osursan yumurta kokusu kaplar

Cihanın dört bir yanını.

Aradan biraz daha zaman geçince

Yumurtlayacağını ve bir daha

Yumurtaya para vermeyeceğini düşünerek

Kuluçkaya yatarsın.

Arkadaşlarınsa dalga geçer seninle:

‘Oğlum sen tavuk musun’diye.

Azimle kaçan memeri siler der.

Beklerim çıkıncaya kadar.

Bekle Allah bekle.

Gelen yok,giden yok.

Ne haber var ne de avuntu.

Ümidi keser kalkarsın ayağa,

Kendine söz verirsin:

Bir daha yumurta yemek yok diye

Ertesi gün bir girersin ki mutfağa

Bir koli yumurta!

Dağlar oy dağlar,

Benim bu halime kim ağlar dersin.

Günler boyu.

Acıkır yersin mecburen

Arkadaşına gidersin oturmaya.

Onlardaysa salatası yumurtanın

Bir diğerinde tatlısı derler.

1001 çeşit yumurta öğrenirsin.

Ve bazılarıysa beğenmez

Özene bezene yaptığın

Havuçlu yumurtayı.

Oy anam oy!

Lokantaya gidersin az kuru az pilav.

Eve gelirsin makarna,yumurta,çay

Yine de delikanlı Anadolu çocuğunun

Değişmez yemeği:az kuru az pilav!

YORUM-SUS

Hey gözüne kurban olmadığımın,

Kara kaderli kahpe dünyası.

Bir sevebilme hayalim bile olmadıktan sonra

Neyleyeyim ikiz yatağı.

Kendi elimle içmediğim sigaraları

Özlemeye başlıyorum aniden.

Ve o dumansız dudaklar arasındaki kara sevda

Ve artık kara gözlerimin,

Son gecesi

Bu sonsuz deryada.

Ne önemi var artık,

Kara gözlerin ve kara düşüncelerin.

Pembelimi istiyorum...

HİÇE YAZILMIŞLAR

Gözlerime ağlamayı öğretemedim.

Elimde değil.

Balkonda oturduk.

Önümüzde biralar,

Keyfim gıcır ama

Karşımda otogar.

Bakmadan yapamadım.

Elimde değil.

Aklımdaysa hep,

O otobüslerden birine atlayıp,

Soluğu Ankara’da almak,

Soluk alamıyorum bu şehirde.

Aldığım her yudum hava,

Külçe misali oturuyor.

Ciğerimin derinliklerine.

Elimde değil,

Defalarca okuyorum,

Bana çektiğin mesajı.

Zaten tek teselli kaynağım o ya!

Başka hiçbir şey yok,

Şu anda.

Beni bu hayata bağlayan.

Gözlerimde parlayan yıldızı

Çıkarıp atma ne olursun.

Asla ve asla atma o yıldızı,

Gözlerinin derinliklerinden

Karşımda otogar.

Ve gözlerim Ankara’ya giden

Otobüslerin arkasında.

Su dökmekte.

Of Burcum of!

Bir anam düşünür beni

Keşke bir de sen!

Karşımda Sayısal Yıldız Dershanesi

Ve onun amblemi olan yıdız.

Sanki karşımda duran yıldız sensin.

Of Burcum of!

GAME OVER

1.bölümündeyim,

Sonsuz uzunlukta olduğunu sandığım

Bu kısa oyunda.

Etrafımda dert tomurcukları

Büyüyor da büyüyor gözümün bebeğinde

Bunları yok etmem gerekiyor

Birer birer.

Ve gömmek okyanusların dibine,

Çok dalmışım

Vurgun yemek yok diyorum.

O sonsuz okyanusta.

Yeri geliyor

Nefesim kesiliyor,

Yeri gelince ise

Vücudum morarıyor o derinlikte.

Yılmak yok diyorum

Ve vurgun yemek asla.

Bir işe başladıysan,

Sonuna kadar devam

Bu sonsuz oyunda.

Sadece onuncu bölüme gelmiş birileri

Benim onların sözünden çıkaracağı,

Pırlantaları bilmeden

Habire anlatıyor bana.

Belki de yıllardır herkese anlatmaktan,

Sıkıldığı şeyleri.

Belki de içinden gülerek

İnceden inceye.

Çünkü o benim dalmak istediğim yerlerin

Aslında okyanusun dibi değil de

Sadece sığ kıyıları olduğunu biliyor ve

Oralarda vurgun yemenin çok zor olduğunu.

50.bölümü oynayan birileriyse

O’na gülüyor.

Belki de

İipinceden ipinceye.

1000.bölümdekiyse

Belki de herkese...

Bu oyunun sonu yok.

Kimse bilmiyor oyunun sonunda,

Neler olacağını...

T6am da oyunun sonuna geldiğini sanırken ve

Etrafını gördüğünü sanırken,

Sadece aval aval baktığını anlıyor ve

Önünde yeni bir bölüm.

Sonu yok arkadaş bu oyunun.

Kimileri ömrünün sonuna kadar,

Birinci bölümün,

Ücra köşelerinde,

Gizlenip kalıyor,

Kendinden kaçarcasına.

Sonuna kadar gitmeye,

Cesareti olanlarsa

Sonuna kadar diyor.

Ta ki ‘Game Over’ yazana kadar

Dalmaya devam.

Yüzmeyi bilmeden okyanusun dibine

Dalanların vay haline.

Bir bir mezarda bir cenaze

Sadece birkaç kişi var etrafında

‘Ruhuna el fatiha’ diyebilecek olan

ve tabi bir de imam.

Belki de oyunun bir kısmında

Bir asansör,

Nasıl kullanılacağını bilmediğim.

Ve bir üst bölüme geçmenin

Ona bağlı olduğu.

Asansördeyse gizli bir düğme

Hiç kimsenin bu kadar ortalıkta aramayı

Akıl dahi edemediği.

Biraz da basit düşünmeyi becerebildiğinde

Birkaç bölüm birden atlayabileceğin.

Ve gerisinin bir çorap söküğü gibi geleceği.

Hayat,

Bazen yıllardır

Gitmekten korktuğum

Karanlık bir bodrum.

Bazen kokulu bir tuvalet.

Bazense

Çok uzun bir sevda türküsü.

Türküyü dinlemekten

Bir deri bir kemik kaldığım.

Herşeyi çözüyorum belki de.

Tam da oyunun sonuna gelmişken

Önünde bir yazı

‘Game Over’

Mezarının başında bir ülke

‘Ruhuna el fatiha’ diyebilecek olan.

Ve tabi bir de imam.

SOKAK LAMBASI FANTAZİLERİ

Gece olup kapandı yine

Dört bir yanım,

Söndü beynimin ışıkları.

Selamsız bandosunun

Yine her zamanki gibi

Selam vermeden çalmaya başlayan

Çılgın aşıklarının,

Beyin,yürek arasında

Gidip gidip gelen,

Ateşli melodileri.

Çağlamaya başladı dört bir yanımda.

Günlerden Pazar

Herkese var

Beynime yok seni düşünürken

Hafta sonu tatili.

İki adım ilerdeyse

Yalnızların ve de

Yalnızlıkların buluşma noktası olan,

Sokak lambası.

Ve de yıllardır bulamadığı ışığı

Bulmak için gelenlerin,

Binbir umutla ve de

Umudunu yeniden

Ertesi gün almak ister.

Güvenerek emanet ettiği

Sokak lambası.

GECEYARISI

Saat gecenin üçünü çeyrek geçiyor.

Bir ben,

Bir ay ışığında önümde yürüyüp,

Bana eşlik eden gölgem ve

Bir de ayak seslerim,

Çok uzaklarda yankılanan.

Tek tesellim üçü çeyrek geçmesi:

Hani akrep ile yelkovan

Üst üste gelince,

Birileri düşünürmüş ya!

Öyle işte!

Beynimde uğuldayan hayalinse cabası.

Çalıların arkasından çıkıp göz kırpar.

Ardından apansız kaybolan hayallerin.

Çok derinlere doğru.

NOKTAN OLAYIM

Senin beni özlemeni özledim

Kar çiçeğim.

Cümlelerin sonundaki,

Üç nokta olmayı özledim.

Yalnız senin cümlelerindeki.

Hep cümlelerin sonundaki.

Tek noktadan ibaret olmayı

Yediremem kendime.

İki nokta daha ekle be sevdiceğim.

Beyninin derinliklerinde.

KARA TREN-1

Kara trenlerin,

İkinci mevkilerinin,

Sessiz müdavimi,

Ben...

Yer bulamamış ayakta kalmışım,

Kalayım.

Önüm,arkam,sağım,solum doluymuş.

Dolu olsun.

Ayakkabımda beslediğim,

Minik farenin deliğinden su girmiş.

Kapıdan soğuğun vurmasıyla,

Ayağım bir kalıp buza dönmüş.

Dönsün.

Beklemek güzelmiş.

Beklenene değerse ve de

Yollar güzelmiş

Sevdiğine giderse.

Biri için acı çekmek,

O’nun için donmak ya da

Saatlerce uykusuz kalmak.

Uykularımı dostlara,

Hediye etmeye değecek

Birini arıyorum.

İnan ki:

Uykuyu özlemeyi özledim.

Özlemimi gider ve sarıl boynuma.

Aşkını kulaklarıma fısıldamaktan

Sakın korkma.

Belki gitmem gerekir ve

Arkamı dönerek sessizce giderim,

Bu güzelim şehirden ama

İnan ki sevdiğim

Giderken dışavurduğum sessizlikten

Çok daha farklıdır,

İçimde içten içe çağlayan,

Azgın şelalenin haykırışı.

Yıllardır aradığım rengi,

Bulduktan sonra,

Belki bırakmamı istersin ama

O renk içime işlemeye başladı,

Yavaş yavaş.

Gülümse ve sarıl boynuma

DÜNYA MESKENİM

Uzun bir yolculuğa

Yelken açmak istiyorum.

Tıpkı Macellan’ın

Sonunu bilmeden çıktığı

Sonsuz yolculuk gibi

Rehberim yüreğimdir.

Kutup yıldızı falan hikaye.

Onun götürdüğü yerlerse meskenim.

Hiç görmediğim.

Ülkenin uçsuz bucaksız köşelerinin

Herhangi birisinde bir kahvaltı yapmak.

Ya da çay içmek bir başkasında.

Geri dönmek,

Orada tanıştığın insanların,

Sıcaklığını hissederek yüreğinde.

Ve o insanların

Başka bir şeyleri canlandırdığını bilerek.

İçimde...

2002

Selam 2002

Alacağım umutlarım var

Senin ufaklıklarından

Senden almamı söylediler.

Borçlusun bana

Senet falan yapmam korkma

İstediğimi verirsin değil mi?

SEN

Sen,

İçimdeki kronik yaram,

Bir türlü iyileşmek bilmeyen.

İyileşmeyeceğini bilmeme rağmen

Popomdan yıllardır iğne yediğim.

Sen,

İçimdeki mülteci

Şehirdeki tüm papatyaları koparıp

Yerine güller diken

Ve bir gün olsun

Sulamayı ihmal etmeyen

Sen.

ÜŞÜRÜM

Geceleri çok soğuk olur üşürüm.

Ne kış gecelerindeki

Üç kat üst üste örttüğüm yorgan

Ne de o karlı günlerdeki

Kara batıp çıkan

Ve de bazı günlerde

O azgın suların içindeki

Tabanı delik ayakkabım.

Soğuktan değil

Sensizlikten üşürüm.

Sensizlikten yoğrulmuş

Bir tutam gece parçasının

Karanlıkta çevrelenmiş ayazında

Donar giderim

Ve hiç kimse ısıtmaz beni

Ve de eritip

Yüreğimdeki buzları

Döndüremez hayata.

Ne sevgililerin başında oturup

Saatlerce ışığında öpüştüğü şömine

Ne de sevgililerin üstünde kestane kızarttıkları

O minik pembe panjurlu evdeki

Sevimli soba.

Sevdiğim neredesin?

Gece olur bastırır dört bir yanımdan

Sensizliğin beslediği zehirli sarmaşıklar

Sarar dört bir yanımı

Boğulurum içinde.

Hava değişir

Sallanır sakalımdan

Kirli saçaklar

Sevdiğim burada

Geceleri çok soğuk olur

Üşürüm.

Beklemek güzeldir,

Bekleyenin olursa vede

Gitmek gelemler üzerine kurulmuşsa.

Sevdanın yürüyen merdiveninde,

Yukarıya doğruyken gidişlerinde

Ilık şerbet misali bir şey,

Damlar yüreğime ve

Son basamağı da geçip

Bekleyenin olduğunu göremeyince,

Beklemeler dökülür başından aşağıya.

Bir daha kimseyi,

Hele hele bekleyeni beklemeye,

Söz verirsin defalarca ve

Alırsın sözünü,

Geriden geriye...

AŞK NOTLARI

Aşk biter ve

Arkadaşlara verilir.

Arda kalan sevdanın,

Özenle yazılmış mektupları,

Aynen yazılıp,

Arkadaşların sevgililerine yollanmak üzere...

SAĞLICAKLA KAL

Ders çalışmak için oturduğum masanın,

Tam karşısında koca bir dağ,

Üzeri karla kaplı.

Başka dağ yok etrafında.

Kocaman,dimdik ve

Karla kaplı.

Ders çalışmaya başlamadan önce

O’na bakarım imrenerek.

Her ne kadar yalnız olsam da

Her zaman dimdik olmak

O’nun gibi.

Ne güzel duygudur kim bilir.

Dostum benim!

Buradan O’na el salladım az önce ve

Bir şeyler fısıldadım.

O ise haber yolladı ya da

Birşeyler anlatmaya çalıştı,

Yalnızlığına dair.

Rüzgarla haber yolladı bana biliyorum.

Yoksa neden saatlerdir ıslık çalsın rüzgar,

Milletin kulağını delercesine ve

Yandaki koca ağacın sallanışı da

O’nun el sallayışı.

Buna eminim...

DUYSUNLAR

Ramazan davulcusu olmak

İcap eyleseydi.

Manileri kendim yazardım herhalde.

Söylememin engellendiği,

İçimde büyüyen kronik yaralarımı,

Bağıra bağıra okurdum,

Davul eşliğinde.

Tüm yarası olanlar,

Beni beklerdi herhalde

Gece yarısına kadar.

Sessizliklerini sese dökmem için.

Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş ama

Benim sesim,

Sesimden çok uzakta olanlara dahi,

Asla!

ZEHİROLOJİ TARİHİ

Haykırışlarım susmalarımda gizli.

Gözyaşlarımsa haykırışlarımda.

Sen denizlerdesin

Neden çok fazla yüzme bilmeden,

Açılırım sanırsın sanki.

Okyanuslara doğru.

O koca okyanusun hevesinde gizlisin.

Kimse bilmez

Belki ta dibinde.

Minik bir kutucuktaki inci

Belki de

En zehirli balık.

Diplerden süzülen.

Ve dünyadaki tüm renklerin

Üzerinde bulunduğu.

Avlamak istersin onu

Beceremezsin.

Sokar ve can çekişmeye başlarsın.

Süründürür ama öldürmez derler ya

Tam da öyle işte.

Halbuki avlarken

Öldürmek değildir amacın

Herbir rengine dokunabilmek ve

Dokundurabilmek.

Başta ses seda yoktur

Dokunmana karşı.

Birden,

Hiç de beklemediğin bir anda

Boşaltıverir zehirini.

Başta titrersin ve bağırmaya başlarsın etrafındakilere.

Derken,

O zehirle yaşamayı öğrenirsin.

Mecbursundur da.

Yapacak bir şeyin yoktur.

Bundan sonra

Yaklaştığın her yerde biriktirdiği zehirleri

Boca eder vücuduna

Sen yanaşırsın,

O sokar.

Her defasında yeniden...

Zaten bu yüzden

Hep denizci olmak istemişsindir ya.

Devamlı dolaşırsın okyanusu

Ve sokmayan rengarenk bir balık ararsın

Ara babam ara

Belki de bulursun

Ve belki de zehiriyle yeniden unutursun.

DOSTLAR SAĞOLSUN

Gülümse

Ve de

Ağla

Beni yüreğinde hissederek.

Hiç yorum yok: